içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

AAİK KURUMUNDAN ALACACAĞIMI HELAL EDİYORUM.

Avusturya Alevi İslam Kurumu (AAİK) alacağım olan 4.000 (Dört Bin) Euro’yu kendilerine bağışlıyor ve hakkımı Helal ediyorum.

Daha önce de yazmıştım. Konuyu kısaca tekrar anlatayım.

Türkiye’den birkaç kişi ve Viyana’dan da bu fakir bir araya gelip Alevi Kurumları için kapsamlı, bilgi yüklü ve ucuza mal edilen takvim çıkarma konusunda anlaştık. Takvim işleri İstanbul’dan takip edilecekti. Birkaç sene takvim çıkarıldı ve çeşitli Alevi Kurumlarına istedikleri oranda gönderildi. Ücretleri tahsil edildi.

2012 yılı için AAİK Teşkilatına 2000 (AAİK’in göre ise 2500) adet takvim gönderildi. Ancak alacak bir türlü tahsil edilemedi. Birkaç sene sonra takvim basma çalışmasını sona erdirdik. Hissedarlar bir türlü anlaşarak paralarını geri aldılar. Param ödenirken bana da ‘‘Avusturya’da ki arkadaşlarınızdan 4.000 Euro alacağımız var. O para da senin‘‘ denildi.

AAİK'ee bunu ödemesi için sözlü olarak birkaç defa bildirdim. İlk başlarda ‘‘Bilmiyoruz, araştıracağız, bakacağız‘‘ denildi. Bu durum birkaç sene devam etti.

Sonra yazılı olarak bildirdim. Yanıt yok.

Tekrar tekrar yazdım. Yanıt yok.

Sonra kendilerine neden yanıt verilmediğini sorduğumda ‘‘Takvimleri senden almadık. Muhatabımız değilsin‘‘ denildi.

AAİK‘in kullandığı dile bakınız. Ne kadar zarif bir dil değil mi? Muhatapları değilmişim.

Konuyu İstanbul’da ki ilgili arkadaşa bildirince şöyle yanıt verdi.

‘‘Ben onlara bu parayı Kazım Balaban’a ödeyin diye yazılı olarak bildirmiştim. Halen ödemediler mi?‘‘

Paranın bana ödenmesi için bana ve AAİK’e yazılı olarak bildirdi. Artık ‘‘Muhatap alınmaya terfi etmiştim‘‘. Ama yanılmışım.

Bütün yazışmaları tekrar toparlayarak ve altına paranın kime ödeneceğine dair ilgili yazıyı da ekleyerek tekrar gönderdim. Gene yanıt yok.

Tekrar yazdım. Gene yanıt yok.

AAİK yöneticileri artık ‘‘Seni muhatap almıyoruz‘‘ sözüne de ihtiyaç duymuyor, yanıt vermiyorlardı.

Alevilik Avusturya’da resmi olarak tanındığı için AAİK yöneticileri artık yüksek makam sahibi olmuşlardı ve bizim gibi sıradan insanları muhatap alamazlardı.

Başka seçenek kalmadığı için bunu 2018'de Facebokk sayfamda yazdım. Bir süre sonra AAİK Dedeler Kurumu başkanı Seyyid Yüksel Bilgin beni arayarak konunun ne olduğunu sordu?

‘‘Kurumunuzun arşivinde bulunması lazım. Her şey detaylı olarak orada yazılı‘‘ dedim.

‘’Bir de bana gönderin’’ dedi.

Bir de kendisine gönderdim. Bir seneden fazla zaman geçti. Gene yanıt yok. Konuyu tekrar yazmak zorunda kaldım.

‘’Eski başkanla görüşeceğim ve sonra bildiririm’’ dedi.

Dedi ama gene yanıt yok. Birkaç sefer tekrar telefonla görüştük. Hiç bir ilerleme sağlanmadı.

Bu arada AAİK’in Alevilik ile ilgili alanlarda bitmez tükenmez hatalarından dolayı AAİK Dedeler Kurumu başkanı Seyyid Yüksel Bilgin ve AAİK Başkanı Seyyid Hasan Ayık Beyleri istifaya davet ettim.

Hiç bir yazı ve eleştirilerime karşı açıklama yapmayan veya hatalarını düzeltmeyen AAİK, İstifaya çağrı karşısında toplu saldırıya geçerek hep beraber beni kınadılar. Ama eleştiri ve önerilere karşı hiç bir açıklama yapıl(a)madı.

Kısa süre önce Kurban Bayramı idi.

Bayramda küsülüler barışır. Kucaklaşır ve bayramlaşırlar. Bu fakir de Yüksel Beye mesaj göndererek Kurban Bayramını kutladım.

İlginç bir gelişme yaşandı. Bayramını kutladığım Yüksel Bey karşıdan hakaretlerle dolu yanıtlar veriyordu.

Kendi yazdıklarım ile onun yazdıklarını buraya alarak AAİK başında olan bazı insanların hangi ruh halinde olduğuna beraber bakalım.

- Seyyid Yüksel Bey, Kurban bayramınızı kutlar, kul hakkının yenmediği, güzel ahlakın egemen olduğu bir dünya özlemi ile huzur dolu günler dilerim.

- Kim kul hakkınızı yemişse Allah ondan sorsun. Edep Edep. Gelin paranızı kendi cebimden vereceğim. Yeter ki bayramda rahat verin. İlla Edep. İlla Edep.

- Yok vermezsiniz Yüksel Bey. Daha önce de söz vermiştiniz.

- Hesap numaranı yolla, cebimden yollayacağım.

- Söz mü? Yüksel Bey söz verin dedim ama söz vermediniz. Gerçekten sözünüzde duracaksanız hesap numarasını göndereyim.

- Terbiyeden eser kalmamış sizde.

- Lütfen çıtayı aşağı indirmeyin. Seviyeyi koruyun. Sizden sadece söz istedim. Başka bir şey değil.

- Evet sizin seviyenize indiğim için kendime kızgınım.

- Ben kendimi Turabi toprak olarak görürüm. Her kim ki toprak seviyesine inerse ona aşkı niyaz ederim. Ama bir fark var. Ben buna sadece sevinirim.

- Siz Turabi Toprak görüyorsunuz ama kibriniz ile Çamur olmuşsunuz.

- Bak borcunuzu ödemeyi Kabul ettin, daha parayı havale etmeden benim seviyeme inmeyi – her ne kadar kızgın olsa da – başardınız. Tebrik ederim. Çamur da topraktandır Seyyidim. Siz lafı boş verin. Parayı gönderecek misiniz?

- Arsızlık etmeyin. Hesabı yollayın, sadakayı yollayacağım.

- Lütfen çıtanızı düşürmeyin. Toprak olun dedik ise Edeb’i muhafaza edin. Sadaka değil. 4000 Euro alacağımı istiyorum.

- Saat 15.00’de Cemevine gelin.

- Hangi Cemevine?

- Wien

- Bugün mü?

- Evet

- Tamam memnuniyetle. Paramı verecek misiniz?

- Siz gelin.

- Yüksel Bey parayı verecekseniz gelirim elbet. Ağzınızdan kelpetenle laf alıyoruz. Vereceğim 4000 Euro’nuzu deyin, elbet gelirim.

- Arsızlığın lüzumu yok, siz gelin.

- Yüksel Bey 3. Defadır size rica ediyorum. Lütfen çıtayı aşağı düşürmeyelim. Siz sadece şunu diyeceksiniz. Evet 4000 Euro vereceğim.

- Artistliğin lüzumu yok.

- Karşınızda dilenci yok. Bakın ben size ne kadar seviyeli yaklaşıyorum.

- Napolyon’un dediği gibi sadece Para, Para, Para çıkıyor kaleminizden.

- Evet alacağımı istiyorum. Verecek iseniz geleyim.

- Sizi saat 15’de Şah Hatayi Cemevinde bekliyorum.

- Ayrıca neden kızgın olduğunuzu da anlamış değilim. İnsan bayramda olsun hiç olmazsa kızgın ve kırgınlığı bir tarafa bırakır. Putperestler bile 3 aylarda bir birlerine kötü söz söylemezlerdi. Yani İslam öncesi. Sizden 4000 Euro’yu vereceğinize dair söz alamadım. Siz oraya gidin. Sonra bu fakire bir mesaj gönderin, icabına bakarım.

- Saat 15:00’de orada olacaksınız. Adresi biliyorsunuz.

- Adresi elbet biliyorum. Hakk kabul eylerse oraya çok hizmetimiz oldu. Emeğimiz geçti. Sonra birileri gelip bizim emeklerimizi bir yana birakıp Aleviliğin tanınması için Avusturya makamlarına verdiği başvurunun (İkrar) içeriğine sahip çıkmayıp Bektaşiliği tanımayı Red ettiler. Yeni gelenler de bize -Adresi biliyorsun- tarzında sanki hiç bir hizmetimiz olmamış gibi imalı sözler ediyorlar. Oranın inşaatının yarım kaldığı dönemde bu fakir -tek çalışan olduğu halde- faizi ile beraber 62,500 Euro civarında bir krediye imza atıp net 50 bin Euro parayı çekip oraya verdi ve bu atmosferde başka bir canımız da (Esalettin Yeşilyurt) 50 bin Euro kredi çekerek inşaatın kaba işleri ilerletildi. Şimdi bize -Adresi biliyorsun- diyenlere duyurulur.

- Saat 15:00’de Viyana Şah Hatayi Cemevi.

…………….

Viyana Alevi Kültür Birliği YK’da (VAKB) birlikte görev yaptığımız arkadaşım Ali Temel’i arayarak gelmesini ve beraber Cemevine gitmeyi önerdim. Yolda bana sordu.

- Bu parayı alırsan ne yapacaksın?

- Verirlerse önce 4000 Euro’yu alacağım. Sonra 1000 Euro’yu icra yolu ile satışa çıkarılmış olan St. Pölten Cemevine, 1000 Euro’yu da Şah Hatayi Cemevine bağışlayacağım. 2000 Euro’yu da alacağım.

- Güzel bir öneri.

Cemevi’ne gidince bizi VAKB YK üyeleri karşıladılar. Bayramlaştık ve sohbet ettik, hal hatır sorduk. Sonra Yüksel Bey ve AAİK yöneticleri geldiler. Seyyid Hasan Ayık Bey da orada.

Toplantı odasına gittik. Yüksel Bey bana dönerek:

- Buyrunuz. Neden geldiniz?.

- Paramı vereceğinizi söylediniz. Davet ettiniz ve geldik.

- Ne istediğinizi bir de burada anlatın.

Önce Yüksel Bey ile olan yazışmalarımızı okudum. Sonra oradakilere dönüp;

‘‘Bu dil nasıl bir dil. Alevi Edeb’inin neresinde var bu dil? Diye sitem ettim.

Yüksel Bey olağanüstü gerilimli idi. Öfkesini kontrol edemiyordu. Elleri, kollarını saga sora sallıyor, bağıra çağıra konuşuyordu. Davet edildiğimiz ortam böyle idi ve epeyce tartıştık.

Yüksel Bey takvim paralarının bir kısmını eski başkana ödediğini, onun onay vermesi halinde geri kalan paranın hesaplanarak ödeneceğini söyledi.

Kendisine şöyle dedim.

‘’Sizin bu parayı eski başkana ödeyip ödemediğiniz beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren nokta şudur. Takvim paraları ödenmemiştir ve bir ortak alacak bana intikal etmiştir. Sizden Kurum olarak (kişi değil) bunun ödenmesini talep ediyorum.

Orada dikkatimi çeken en büyük ayrıntı, VAKB YK üyeleri son derece sakin ve makul konuşurken, AAİK Yöneticilerinin gerilimli olmaları idi.

Özellikle Yüksel bey neden bu kadar gergin?

Yazışmalarında neden Alevi Edeb’i yok?

Belli ki arkadaşları, sırtına onun kaldıramayacağı bir sorumluluk yüklemişler. Liyakat, tecrübe, bilgi eksik olunca böyle konuşuyor ve yazıyor. Böyle bir süreçte onunla konuşacak kişilerin biraz uzakta oturmaları tavsiye edilir. Zira bağırtı ile elleri kollarını sallayarak konuşan Yüksel Beyin elinin size çarpma riski var.

Düşünün kü yıllarca alamadığınız paranızı istiyorsunuz. O ise başında bulunduğu kurumun size olan borcunu ödemek yerine size dilenci muamelesi yapıyor. ‘‘Gel sadaka vereyim‘‘ diyor.

Hz. Ali şöyle diyor.

‘‘Bin defa mazlum olsanız da bir defa zalim olmayınız‘‘

Hz. Ali’nin yolunu sürdürdüğünü iddia eden AAİK Dedeler Kurumu başkanı ise kendisine en ufak hakaret edici söz etmediğim halde bu fakire‚ ‘‘Çamur, Terbiyeden eser kalmamak, Artist, Arsız…. ‘‘ gibi sözler söyleyebiliyor.

İşte bir süredir eleştirdiğim AAİK böyle bir yere savrulmuş.

Üstelik kendisine de hatırlatıyorum.

‘‘Bakınız Hünkâr Hacı Bektaş Veli‚ - İncinsen de İncitme- diyor. Alacaklı olan benim. Ben böyle bir dil kullanmıyorum. Otur bir düşün‘‘ diyorum.

Ama bizimki beni duymuyor bile. Üstelik bana çıkışarak;

''Ben bu sorunu çözmek istiyorum ama sen ille de 4000 EURO istiyorsun'' diyor.

Arkadaşım Ali Temel şöyle dedi.

‘’Siz bu sorunu çözmek istiyorsanız bir orta yol bulun. Kazım kardeşimiz bana yolda 2000 Euro’yu Cemevlerine bağışlayacağını söyledi. Siz de bir adım atın ve anlaşın’’

AAİK yöneticileri ve Yüksel Bey ise ödememek için bin dereden su getirip ‘’Eski Başkan onay verirse farkı öderiz’’ deyiminde ısrarcı.

Değerli Dostlar.

Hepimiz belirli devlet dairelerine mektup yazmışızdır. Ve hepsinden de makul cevaplar almışızdır. Bu fakir Viyana'da geçmiş zaman içinde Cumhurbaşkanın’dan Belediye Başkanına, Adalet Bakanından İç İşleri Bakanına kadar çeşitli resmi kurumlara gerek kendi ve gerekse bir başkasının işi için mektuplar yazmış ve en geç 2 hafta içinde cevap almıştır. Defalarca Cumhurbaşkanı adına onu temsil eden Daire başkanı ile makamında görüşmem olmuştur.

Alevilik Avusturya’da resmi olarak tanındı.

Bu arkadaşlar resmi bir kurumun yöneticileri olduklarının farkında bile değiller. Aklı sıra muhatap almayarak bu fakiri küçük düşürdüklerini sanıyorlar. Hakaret edici sözler yazarak kendilerini tatmin ediyorlar.

Gerçek ise şudur.

Bir insan oturduğu koltuğun hakkını veremiyorsa istifa etmelidir. Ben de onun için bu arkadaşları istifaya davet etmiştim.

Yüksel Bey, Alevi Kurum sıkıntılarından yakınarak şöyle dedi.

‘‘Eğer birine beddua etmek istiyorsanız, ona Allah seni Alevi Kurumunun başına getirsin deyin‘‘

Kendisine şöyle dedim.

‘‘İşte seni bunun için istifaya davet etmiştim. Bunun için bu fakire teşekkür etmelisin‘‘

Kendisine orada 2 defa çağrıda bulundum. Bu yazdıkların için özür dilemeni bekliyorum.

Özür dilemek şöyle dursun paramızı bile vermediler.

Kendilerine şunu söyledim.

‘‘Bu fakiri tanırsınız. Para benim için her zaman çok önemsiz olmuştur. Eğer size yıllar önce söylediğimde oturup konuşsa idik, o paranın tümünü bağışlardım. Şimdi ödese idiniz zaten arkadaşım söyledi, yarısını bağışlardım. Ama siz burnunuzdan kıl aldırmıyor ve insanlara tepeden bakıyorsunuz‘‘

Bu fakiri yakınen tanıyanlar bilirler.

Eğer Yüksel Bey gibi birine ‘‘Cebimden ödeyeceğim‘‘ dese idim, o söze kayıtsız şartsız bağlı kalırdım.

İnsanın verdiği söze bağlı kalması için onun Alevi olmasına da gerek yoktur. Her uygar, dürüst insan bunu yapar.

Sözü uzatmadan şöyle tamamlamalıyım.

Yüksel Bey çok zor durumda. Yükü çok ağır. Onun bu psikoloji ile kendisine zarar vereceğinden endişeleniyorum. Ama neticede Yüksel bey de bizim bir kardeşimiz. Onun gerilimli olması, kendine veya başkasına zarar verecek bir ruh halinde olması en başta bu fakiri üzer. Onun üzülmesi fakiri çok huzursuz eder. Yolumuz, inancımız, geleneğimiz -Gönül kırma- der.

Bunun için özür dilemediği o hakaret edici mesajlar için kendisini bağışlıyor ve hakkımı Helal ediyorum.

Ayrıca AAİK Kurumundan alacağım olan 4000 Euro’yu da bağışlıyorum. Sadece bağışlamakla kalmayıp mektuplarıma yanıt vermeme, muhatap almama, hakkımda yaptıkları dedikodu, iftiralardan doğan Kul Hakkımı da Helal ediyorum.

Yüksel Bey müsterih olsun. Ve facebook’ta yazdıklarımın satır aralarından kendisine pay çıkarıp huzursuz olmasın.

Hakkımı Helal ediyorum.

Ancak bu AAİK’in yaptığı ve yapacağı diğer hataları af ettiğim anlamına gelmez.

Fakir sadece kendisi ile ilgili olan bölümü af ediyorum. Kul hakkına dair suç ve kusurları onun asıl sahipleri ancak af edebilir.

Kazım Balaban / Viyana-

Hal ehline Muhabbetlerimle

Bu yazı 3912 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum